İLETİŞİM FORMU

İletişim Formu

Psikolojik yardım talepleriniz için görüş almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

İletişim Formu

Korkmayın, korkutmayın

Kendi korkularınızı sözler ve davranışlarla onlara geçirebiliyor;bazen de bir başa çıkma yöntemi olarak ‘bilinçli korkutma’yı tercih ediyoruz. Oysa onlar, suni korkularla sindirilemeyecek kadar değerli…

Kediden, köpekten, karanlıktan, yalnızlıktan belki de ölümden korkuyorsunuz. Sokakta korktuğunuz hayvanı görünce yolunuzu değiştiriyor, çığlık atıyor, karanlıkta uyuyamıyor, böceklere asla tahammül edemiyorsanız, evet ‘korkuyorsunuz.’ Bunu kabul de ediyorsunuz. Fakat işin ilginç yanı bu korkuları kendi çocuğunuzda gördüğünüzde şaşırıyor ve onun korkularıyla baş edebilmesi için çeşitli tekniklerde bulunuyorsunuz. Acaba siz korkmaya devam ettikçe onun bu korkudan kurtulması mümkün mü? Soruyu, Uzman Klinik Psikolog ve Pedagog Özlem Özden Tunca yanıtladı.

Annelerin korkuları çocuklara genetik olarak geçer mi?

Son yıllarda yapılan birçok araştırma korku ve stresin nesilden nesile aktarılabileceğini ortaya çıkardı. DNA’da oluşan kimyasal değişimler yoluyla bazı bilgiler biyolojik olarak ebeveynlerimizden bize miras kalıyor. Bu bilgiler içinde bir çok konunun yanı sıra korkular da bulunuyor. Araştırmalar, bir ebeveynin bebeğine hamile kalmadan önceki deneyimlerinin, sonraki nesillerin sınır sisteminin hem yapısını hem fonksiyonlarını önemli derecede etkilendiğini gösteriyor. Herhangi bir dış etken olmaksızın ortaya çıkan korkuların, bu genetik aktarımla ilgili olduğu düşünülüyor.

Annenin kediden, köpekten ya da karanlıktan korktuğunu gören çocuk nasıl aynı korkuları yaşıyor?

Anne ve/veya baba hatta evdeki bireylerden herhangi birinin korkusuna çocuk şahit olmuşsa, sadece bu olayı gözlemlediği için korku model alma yoluyla büyük bir olasılıkla çocuğa geçebiliyor. Gözlemlediği yetişkin, korkusunu, sadece sözel değil, bedensel tepkilerle de belli ettiyse çocuğun öğrenmesi ve aynı korku davranışlarını göstermesi çok olası bir sonuç. Bu şekilde oluşan korkular genetik olarak değil, model alma yoluyla oluşan korkulardır ki en çok da korkuların oluşma sebebi bu oluyor.

Siz destek alabilirsiniz

Çocuğumuzu kendi korkularımızdan nasıl koruruz?

Çocuklar özellikle küçük yaşlarda, birçok davranışı model alıp, taklit ederek öğrendikleri için öncelikle ebeveynin korku davranışlarını görme ihtimalinin olduğu ortamlardan çok uzak tutulmalı. Bunun her zaman mümkün olamayacağını düşünecek olursak; mümkünse ilk önce korku davranışı olan yetişkinin bu konuda bir uzman desteği alması, çocukta korku davranışı başlamadan önce alınması gereken ilk önlem olabilir. Ancak birçok yaygın anne-baba tutumunda gördüğümüz gibi, çocuğun fobi düzeyine gelmemiş normal tepkilerini ‘korku’ olarak adlandırmak ve bunu çocukla iletişimlerinde kullanmak çoğu kez korkuya başlangıç oluşturan tutumlar olabiliyor. Örneğin gece ağlayan ‘Karanlıktan mı korktun? Işıkları açayım mı?’ demek karanlık korkusunu; sokakta bir köpek gördüğünde çocuğa ‘ Sakın korkma’ ya da ‘Dur, yaklaşma, saldırabilir!’ demek köpek korkusunu; ‘ Yemeklerini yemezsen hasta olursun, iğne yaparlar’ demek iğne ve doktor korkusunu kaçınılmaz olarak başlatacaktır.  

Televizyon ve bilgisayar riskli

Genel anlamda birçok şeyden korkan çocuklar var. Bunun altında ne gibi sebepler yatıyor olabilir?

Birçok neden var. Bunlardan en önemlisi kötü ve zamansız deneyim. Örneğin 1-3 yaşındaki çocuklar abartılı ses ve görüntülerden çok rahatsız olurlar. Çünkü gerçek ve gerçek olmayanı ayırt etmek gelişimsel olarak tam oluşmadığından çocuk gördüklerini gerçek zanneder ve korkabilir. Palyaçolar, maskeler, üç boyutlu filmler, makine gürültüsü, kavga ve bağırma sesleri çocuklarda korkunun oluşmasına sebep olabiliyor. Bu sebeple 0-3 yaşta özellikle dikkat edilmesi gerekmekle birlikte, 0-6 yaşta çocukların bu tr deneyimleri yaşamasını önermiyoruz.

Bu korkuların oluşmasında en büyük suçlu anne ya da baba mıdır?

Çocuk çok küçük yaşlardaysa bu konudaki en önemli pay çocuğu yetiştiren kişilerde. Öncelikle bu kişi anne-baba dışında çocuğun bakımıyla ilgili bir aile büyüğü, bakıcı veya kreş öğretmeni olabiliyor. Ayrıca evde veya okulda korku davranışı olan başka bir çocuğun varlığının da etkili olduğu görülebiliyor. Çocuğu birçok şeyle korkutmak veya kendi korkularımızı çocuğa yansıtmak çok olumsuz etkenler. Bunun dışında televizyon, bilgisayar gibi teknolojik araçlarla çocuğun erken yaşlarda tanışması ve olumsuz sahnelere maruz kalması son derece önemli bir etken. Özellikle film ve bilgisayar oyunlarındaki şiddet ve korku sahnelerini çocuğun 11-12 yaşından önceki dönemlerde izlemesi, oynaması korkuların oluşmasında çok hızlı bir zemin hazırlayıcı oluyor.

Çocukluk çağı korkuları kaç yaşlarda ne tür korkular olarak karşımıza çıkıyor?

Çocukluk korkularını 2-18 yaş arasında en sık rastlananlardan başlayarak sıralayacak olursak; yabancılar-kötü insanlar, karanlık, hayvanlar(köpek,fare,yılan,böcekler), hayaletler, cinler, otoriter kişiler, korkulu düşler, ebeveyn tarafından terk edilme, okul-sınavlar, gök gürültüsü,şimşek diyebiliriz.okul öncesi dönem ve ilköğretimin ilk yıllarında, çocuklarda muhakemenin de yeterince gelişmemiş olması sebebiyle, korkuların daha yoğun ve daha çok sayıda çocukta görüldüğü ve yabancı insanlar, hayaletler, terk edilme, gök gürültüsü, şimşek gibi korkulara bu dönemde daha çok rastlandığı söylenebilir.

Korkuların üstüne gitmeyin

Çocukların korkusunu yenmesi için, örneğin karanlıktan korkuyorsa karanlıkta bırakma, sevmediği hayvanı sevdirmeye çalışma gibi yaklaşımlar nasıl etkiler yaratıyor?

Özellikle çocuklarda korkulan obje veya durumla çocuğu karşılaştırmak korkunun daha da şiddetlenmesine ve çocuk-ebeveyn arasındaki güven ilişkisinin zedelenmesine sebep olabiliyor.psikolojide ‘maruz bırakma’ denilen bir teknik olmasına rağmen bunun çocuklarda uygulanması çok ciddi ve bir uzman tarafından uygulanması gereken bir uygulama. Örneğin sudan korkan bir çocuğu, aniden denize atmak çocukta su, karanlık, terk edilme, derinlik gibi korkuların oluşmasına sebep olabileceği gibi, bu eylemi gerçekleştiren kişiden korkma ve güvenmeme gibi sonuçlarda doğurabiliyor.            

Ne zaman bir uzmandan yardım almak gerekiyor?

Korku çocukla bizi bir tehlikeyi haber verir. Tehlike gerçekse o zaman gerçek korkudan bahsederiz ama tehlike düşüncelerimizdeki hayallerden, geçmiş kalıntılarda veya içgüdüsel tehlikelerden kaynaklanıyorsa bu çeşit korkular için destek alınması gerekebilir. Çocuk herhangi bir korkudan sürekli bahsetmeye başlamış, bu korku kendisinin ve çevresindekilerin günlük hayatını etkiliyor,bazı bedensel tepkiler(ağlama,uyumama,tek başına kalamama gibi) de eşlik ediyor ve durum birkaç haftadır devam ediyor ise bir psikolog, psikiyatr veya pedagogtan yardım almak gerekiyor.

Korkusuna anlayış gösterin

Öncelikle çocuğun tepkisine kızgınlıkla değil, anlayışla karşılık vermek gerekiyor. Korkusunu, hissettiklerini ve yaşadıklarını anlatmasına izin vermeli, bu sırada hiç yorum yapmadan dinlemelisiniz. Çocuğun korkusunun anlamsız, sebepsiz ve gereksiz olduğunu söylemek, onu yatıştırmaya çalışmak çocuğun yaşadıklarına sizi inandırmak için daha çok çaba sarf etmesine yani korkuyu daha kuvvetli ifadelerle anlatmasına sebep olabilir ki bu da korkunun daha çok şiddetlenmesine zemin hazırlar. Sakince, yorum yapmadan, çok konuşmadan sadece çocuğu dinlemek, onu anladığınızı belirtmek, o sırada yanında kalma gibi taleplerine karşılık vermek ve çocuğu yalnız bırakmamak çocuğun size güvenmesini sağlıyor.

Bebeğimle Elele Dergisi

Aralık 2015

İlgili Diğer İçerikler

Okullar açılıyor
3 Eylül 2024

Okullar açılıyor…Bazı çocuklar ki bunlar şanslı olanlar, bir okul öncesi eğitim kurumuna, bazıları da ilkokula başlayarak ilk kez “okul” denen bir yapılanmayla karşılaşacaklar. Ve tabii aileler de onlarla birlikte yaşamlarında ikinci kez okula başlamış olacaklar. Ebeveynlerin kendi okul yaşantıları, başarıları, başarısızlıkları, elde edebildikleri, istekleri, erteledikleri, elde edemedikleri vb. gibi hepsi çocuklarının okula başlama süreçlerini direkt veya dolaylı olarak etkileyecek. Çünkü somut sözlerimizle olmasa bile, küçücük bir mimiğimiz bile onların eğitim yaşantısının tümünde etkili olabilecek. Bu yüzden; çocuğumuz anaokuluna (yuvaya, kreşe) veya ilkokula başlarken ebeveyn olarak bazı noktalara dikkat etmemiz çok önemli. Çocuğunuz ilk kez bir okul öncesi eğitim kurumuna başlıyor ise;…. Kendisi için önemli olan birinden ayrılmaya tepki genellikle 6.aydan sonra kendini gösterir. Normal olan ayrılık kaygısı 18 aylık iken doruğa yükselir ve 5 – 6yaş civarında kaygı düşer.3 yaş civarında çocuğun ayrılmayı mantıksal olarak algılama kapasitesi gelişmeye başlamış ve ayrılığın geçici olduğu yani ayrıldığı kişinin (örneğin annenin) belirli bir süre sonra tekrar geleceği fikri yerleşmiştir. Kültürel farklılıklar ve  ebeveynin çocuk yetiştirmeyle ilgili bakış açısı ayrılma kaygısının gelişiminde rol oynar. Çocuğun anneyle çok yakın, fiziksel yakınlığının desteklendiği, çoğunlukla annenin, çocuğun bakımını üstlendiği ve aile dışından kişilerle iletişimin az olduğu ailelerde ayrılmaya gösterilen tepki daha erken olur ve bu durum daha yoğun yaşanır. Ayrılma kaygısı çocuğun bağlandığı ebeveynden (genellikle anneden) ayrıldığında yaşından beklenenden fazla bir kaygılanma gösterdiğinden problem sayılmaktadır Problemli bir ayrılma kaygısı yaşayan çocuk; Evden ya da anneden ayrıldığında sosyal olarak geri çekilme, konuşmama, konsantre olamama, Ayrılma sırasında şiddetli öfke gösterip, ayrılmaya zorlayan kişiye saldırma, hayvan, canavar, karanlık, hırsız vb. …

30 Haziran 2024

Çocuğa sınır koyma noktasında her anne – baba zorlanıyor. Doğru zaman ve doğru yöntem konusunda çelişkilere düşüyorlar. Peki çocuğa nasıl sınır koymalı? Bu sorunun yanıtını Ekol Psikolojik ve Pedagojik Danışmanlık Merkezi Kurucusu Pedagog Özlem ÖZDEN TUNCA’nın yazısında bulabilirsiniz. Küçük çocukların çoğu, üstelik de ancak üç yaşından büyük olanlar için yetişkinlerin kurallarının, sınırlarının arkasındaki mantığı anlamak bir yana, günlük temel ihtiyaçlarla ilgili kuralları anlamak bile çok zor bir şeydir. Herhangi bir kurala neden uymak gerektiğini sorduklarında; ayrıntılı, bilgi içeriği fazla, ikna edici tutumla pek fazla ilgilenmezler. Onlar o anda neredeyse sadece verilen kuralın yeterince keskin olup olmadığını belirlemeye çalışırlar. “Yani aslında bunu gerçekten yapmak zorunda mıyım?” sorusunun keskinliğini ölçmek peşindedirler. Tutumumuz sürekli “Çocuğa ne zaman sınır koymalıyım?” şeklinde olduğunda “hayır”larımız artacak ve zamanla da etkisini yitirmeye başlayacaktır. Ayrıca çok küçük çocuklarda öğrenmenin temel unsurlarından biri olan keşfederek öğrenmenin önüne böylelikle bir engel de koymuş olacağız. Yaşı ne olursa olsun küçük çocuğunuz için, istemediğiniz bir davranış konusunda sınır koymak ve açıklama yapmak isteği içindeyseniz, kural ihlal edilmeden veya önerdiğiniz sonuçlar yerine getirildikten sonra bunu yapmanız daha uygun olur. Çünkü bunu o istemediğiniz davranış gerçekleşirken yaparsanız, çocuk tarafından sınırların test edilmesine olanak verir ve sınırların pazarlığa açık bir konu olduğu mesajını iletmiş olursunuz. Sınırların etkili bir şekilde belirlenmediği evlerde büyüyen çocuklar, sosyal ortamlara girmeye başladıklarından itibaren; reddedilmeler, çatışmalar ve olumsuz tepkilerle karşılaşırlar. Çocuklara dış dünya ile başarılı ilişkiler kurmaları için ihtiyaçları olan kesin mesajların verilmesi ve uygulanmasının sağlanması bu tür problemleri ortadan kaldıracaktır. ? Çocuklar onaylanabilir davranışlar gösterebilmek için, bizim beklentilerimiz konusunda net mesajlara ihtiyaç duyarlar. “Sınırlar …

30 Haziran 2024

3 – 4 yaşından sonra ortaya çıkan tırnak yeme davranışı altı aylık bir sürece rağmen devam ediyorsa bunun arkasında psikolojik etmenlerin yattığını düşünmek gerekiyor. Ekol Psikolojik Pedagojik Danışmanlık& Eğitim Merkezi’nden Özlem Özden Tunca “Çocuğun hareketlerinin kısıtlanması, aşırı baskıcı, otoriter bir anne baba tutumunun olması, çocuğun davranışlarının tasvip edilmemesi, kardeş kıskançlığı, çocuklar arasında ayrım yapılması, anne babanın yeterince ilgi ve sevgi göstermemesi tırnak yemenin nedenleri arasında sayılabilir.” diyerek konuyla ilgili merak edilenleri sizlerle paylaşıyor.bebek.com: Tırnak yeme davranışı en sık hangi yaşlarda görülmektedir?Özlem Özden Tunca: Tırnak yeme 3-4 yaşlarından önce genellikle görülmeyen bir davranıştır. Çocukların%33 ünde görülür. Çocuklarda ilk tırnak yeme 3-4 yaşlarında görülmeye başlar ama en sık görüldüğü yaşlar 7-8 yaşlarıdır. Onun da ötesinde ergenlik çağı çocuklarda en sık tırnak yenen dönemdir. Bu dönemde oran %45 e kadar yükselir.bebek.com: Çocuklar hangi sebeplerle tırnak yemeye başlarlar?Özlem Özden Tunca: 3-4 yaşında ortaya çıkan tırnak yemede çoğunlukla herhangi bir neden aranmaz. O yaşlarda görülen tırnak yemenin çoğunlukla model almayla, ailede biri tırnak yiyorsa onu taklit etme şeklinde ortaya çıktığı görülür. Fakat bu uzayan bir süreçse, bunun arkasında psikolojik etkenlerin yattığı düşünülebilir. Örneğin çocuğun hareketlerinin kısıtlanması, aşırı baskıcı, otoriter, kısıtlayan bir anne baba tutumunun olması, çocuğun davranışlarının çoğunlukla tasvip edilmemesi, kardeş kıskançlığı, çocuklar arasında ayrım yapılması, anne babanın yeterince ilgi ve sevgi göstermemesi ve çocuğun yanındaki geçimsizlikleri nedenler arasında sayılabilir.bebek.com: Tırnak yeme problemi cinsiyete göre farklılık gösterir mi?Özlem Özden Tunca: Özellikle ergenlik döneminde kız ve erkekler neredeyse eşit olarak tırnak yerler ama kız çocuklarda tırnak yemeye, erkek çocuklara göre biraz daha fazla rastlandığı biliniyor. Fakat cinsiyete göre çok farklılık gösterdiği tırnak yeme için …

30 Haziran 2024

Çalışan– çalışmayan pek çok anne, çocuklarını büyütürken bakıcılardan yardım alıyor. Bu konuda medyaya da yansıyan öyle fena haberler var ki, pek çoğumuz için çocuğumuzu dövmeyecek, evimizi soymayacak bir bakıcı “iyi bir bakıcı” demek... Peki aslında iyi bir bakıcı nasıl olmalı? Çocuğumuz bizden çok vakit geçirdiği bakıcısını “anne” yerine koyabilir mi? Yabancı bakıcılar mı yoksa yerli bakıcılar mı daha iyi? Kaç yaşından itibaren bakıcıdan yardım almalı, kaç yaşında bırakmalı? Yabancı bakıcılar çocukların farklı kültürlerle iç içe büyümesi ve yabancı düşmanlığı gibi olumsuz duygulardan arınması için faydalı mı yoksa kültür karmaşası yaşamalarına mı neden oluyor? Yuva mı, bakıcı mı daha iyi, bakıcılarla yetişen çocuklar daha mı şanslı? Bu konuda soru bitmez, aklınıza takılan ne varsa uzman isimlere ve tecrübeli annelere sorduk, işte farklı görüşler...‘Yatılı bakıcı çocuğa zarar, çocukla anne-baba ilgilenmeli’Uzman Psikolog ÖZLEM ÖZDEN TUNCAEĞER anne çalışıyorsa çocuk bakıcıya verilmeli, aslolan çocuğun anne tarafından bakılması ve büyütülmesidir. Çocuklar en fazla birinci dereceden aile büyükleri (babaanne-anneanne-hala-teyze) tarafından büyütülmeliler. Anne çalışıyorsa bile çocuğun 1,5 yaşından önce bir bakıcıya verilmemesi gerekir. Çocuk bakıcıya götürülmeyecek, bir akraba evine bırakılmayacak, bakacak kişi çocuğun evine gelecek, kendi evinde, kendi eşyalarıyla, kendi mekânında bakılacak. Bakıcı olsa bile çocuğun 1.5 yaşından itibaren okulların bünyelerinde olan veya bağımsız olarak açılan oyun gruplarına haftada birkaç saat ebeveyn veya bakıcı eşliğinde başlatılması yararlıdır. Çocuğun 3 yaşından itibaren hiçbir şekilde bakıcıya bırakılmadan bir okul öncesi eğitim kurumuna verilmesi daha uygun.Anne-baba eve geldiğinden itibaren, bakıcı yatılı bile olsa, çocuğun tüm fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarıyla ilgilenmelidir Hiçbir şekilde anne-baba evdeyken çocuğa bakıcı yemek yedirmeyecek,uyutmayacak, alt temizliğini yapmayacak, …

30 Haziran 2024

‘’ Hayata pozitif bakış açımız, bebeğimizin yaşamına olumlu başlaması ve sağlam bir kişilik geliştirmesi için ilk ve en önemli koşuldur. Tabii bunun dışında daha birçok faktör kişiliğin temel yapı taşlarını oluşturur. Çocuğumuzun kişilik özelliklerinin aslında o daha dünyaya gelmeden şekillenmeye başladığını söyleyen Uzman Psikolog Özlem Özden Tunca, anne-babalara bu konuda önemli ipuçları verdi.’’  Hepimiz çocuklarımızı farklı düşüncelerle dünyaya getiririz. Düşünce sürecimiz daha bebeğimiz vücudumuzda oluşmadan önce işlemeye başlar ve bu süreç bizi ebeveyn olarak tüm yaşantımız boyunca etkiler. Bu süreci anne-baba olmaya isteyerek karar verip vermememiz, yakın çevremizin bu olaya bakış açısı, eşimizle ilişkimizin niteliği, yaşadığımız kültürün getirdiği kalıp düşünceler, kendi çocukluğumuz, yaşımız, kişilik özelliklerimiz ve hatta yaşadığımız ülkenin ideolojik yapısı etkiler. Hepsi ve daha fazlası çocuğun kişiliğinin en temel yapı taşlarını oluşturmaya başlayan özelliklerdir.  Çocuğumuzun nasıl bir birey olacağı, yani kişilik özellikleri o daha dünyaya gelmeden şekillenmeye başlar. ‘’Anne kendini nasıl hissediyor, dışarıda yüksek sesli tartışmalar oluyor mu, baba anneye ne kadar şefkatli davranıyor, anne ve baba yakınlarıyla bebek hakkında ne konuşuyor, annenin duygusal ve sosyal yaşantısı ne kadar doyurucu?’’ KİŞİLİK GELİŞİMİ 0-6 YAŞ ARASINDA OLUŞUYOR  İnsanlar hayata, kendi soylarından miras bazı özelliklerle gelirler. Ancak asıl belirleyici olan bu genetik mirasın üzerine sonradan eklenenlerdir. Tüm hayatımız boyunca taşıyacağımız kişilik özelliklerimizin yüzde 70’lere varan bir oranda 0-6 yaş döneminde oluştuğu artık araştırmalarda da doğrulanmış bir gerçek. Geri kalan ve sonradan gelişen özelliklerimiz, 0-6 yaşta atılan temellerin üzerinde şekillenen özelliklerdir. Yetişkin bir birey olarak bizi biz yapan temel özelliklerimiz aslında çok küçük yaşlarımızda büyük ölçüde belirlenmiştir. İlk çocukluktan sonraki yaşantımızda olumsuz …

30 Haziran 2024

Özellikle okul öncesi yaştaki çocukların gelişiminde ailenin ve yakın çevrenin önemi, katkısı çok büyüktür. Gelişen toplum ve kadının onun içinde değişen durumu ile birlikte çocuğun hayatında etkili ebeveyn olma tartışmalarında babanın da 20. yüzyılın büyük bir bölümünde farklı algılanan rolü değişmeye uğramaya başlamıştır. Artık annelerin evin dışında çalışmaları ve doğumdan kısa bir süre sonrasında iş yaşamına geri dönmek zorunda kalmaları babaların çocuğun hayatında sadece "ekmek parası kazanan" kişi olmaktan daha başka sorumluluklar almasına, çocukla yakınlaşmasına ve çocuğu yetiştirme sorumluluğunu paylaşmasına neden olmaktadır.  Baba çocuk ilişkisi, babanın çocuğun gelişimi üzerindeki rolü ve yapması gerekenler, herkes için farklı anlamlar taşır. Baba, kimi görüşe göre otorite sembolü, kimi görüşe göre koruyucu, kimi görüşe göreyse ihtiyaçları karşılayan aile büyüğüdür. Bazı yörelerimizde babanın çocuğuna sevgi göstermesi, onu kucaklaması ayıp kabul edilir. Bazı babalar, çocuklarıyla ilgilenmesi gerektiğini düşünmez, bazısı, “çalışıyorum, para kazanıp istediklerini alıyorum benden daha ne bekliyor?” gibi bir tutum içindeyken bazı babalarsa çocukları için ellerinden gelen her şeyi yapmak isterler. Bebek daha anne karnındayken baba adayının eşine verdiği destek, hem annenin sağlığını ve ruhsal durumunu hem de bebeğin gelişimini olumlu etkiler. Doğuma katılan ve doğumdan sonra bebeklerine dokunan, onu kucaklayan babaların çocuklarıyla daha sıcak bir ilişki kurdukları, bebek bakımına katkıda bulundukları ve bu sıcak ilişkinin o büyüyünce de devam ettiği bilinmektedir (Maxvell). Çocuğun doğumundan sonraki ilk yılda anneyle olan ilişkisinin önemi, babanın rolünü azaltır. Ancak ikinci yıldan itibaren artık babanın da önemi artmaya başlar.Babanın varlığını fark eden çocuk,annenin sadece kendisine ait olmadığını,annenin kendisinden başkalarıyla da ilgilendiğini görür ve bu durum bir iç çatışmaya bağlı …