İLETİŞİM FORMU

İletişim Formu

Psikolojik yardım talepleriniz için görüş almak için benimle iletişime geçebilirsiniz.

İletişim Formu

Okullar açılıyor

Okullar açılıyor

Okullar açılıyor…Bazı çocuklar ki bunlar şanslı olanlar, bir okul öncesi eğitim kurumuna, bazıları da ilkokula başlayarak ilk kez “okul” denen bir yapılanmayla karşılaşacaklar. Ve tabii aileler de onlarla birlikte yaşamlarında ikinci kez okula başlamış olacaklar. Ebeveynlerin kendi okul yaşantıları, başarıları, başarısızlıkları, elde edebildikleri, istekleri, erteledikleri, elde edemedikleri vb. gibi hepsi çocuklarının okula başlama süreçlerini direkt veya dolaylı olarak etkileyecek. Çünkü somut sözlerimizle olmasa bile, küçücük bir mimiğimiz bile onların eğitim yaşantısının tümünde etkili olabilecek. Bu yüzden; çocuğumuz anaokuluna (yuvaya, kreşe) veya ilkokula başlarken ebeveyn olarak bazı noktalara dikkat etmemiz çok önemli.

Çocuğunuz ilk kez bir okul öncesi eğitim kurumuna başlıyor ise;….

Kendisi için önemli olan birinden ayrılmaya tepki genellikle 6.aydan sonra kendini gösterir. Normal olan ayrılık kaygısı 18 aylık iken doruğa yükselir ve 5 – 6yaş civarında kaygı düşer.3 yaş civarında çocuğun ayrılmayı mantıksal olarak algılama kapasitesi gelişmeye başlamış ve ayrılığın geçici olduğu yani ayrıldığı kişinin (örneğin annenin) belirli bir süre sonra tekrar geleceği fikri yerleşmiştir.

Kültürel farklılıklar ve  ebeveynin çocuk yetiştirmeyle ilgili bakış açısı ayrılma kaygısının gelişiminde rol oynar.

Çocuğun anneyle çok yakın, fiziksel yakınlığının desteklendiği, çoğunlukla annenin, çocuğun bakımını üstlendiği ve aile dışından kişilerle iletişimin az olduğu ailelerde ayrılmaya gösterilen tepki daha erken olur ve bu durum daha yoğun yaşanır.

Ayrılma kaygısı çocuğun bağlandığı ebeveynden (genellikle anneden) ayrıldığında yaşından beklenenden fazla bir kaygılanma gösterdiğinden problem sayılmaktadır

Problemli bir ayrılma kaygısı yaşayan çocuk;

Evden ya da anneden ayrıldığında sosyal olarak geri çekilme, konuşmama, konsantre olamama,

Ayrılma sırasında şiddetli öfke gösterip, ayrılmaya zorlayan kişiye saldırma,

hayvan, canavar, karanlık, hırsız vb. gibi korkuların yaşıtlarına göre yoğunlaşması,

geceleri sürekli ebeveynin yanında yatmak isteme gibi belirtilerin bir veya bir kaçını yoğun olarak gösterebilir.

Ayrıca bu tip belirtiler gösteren çocukların aile yapısında annenin; aşırı kaygılı olduğu, korkularının bulunduğu, babanın pasif ve çocukla anne arasındaki patolojik ilişkiden de habersiz ve kendisinin de bir şekilde anneye bağımlı olduğunu görebiliriz.

Böyle durumlarda çocuğun bağımsızlaşması için ortam yaratılırken, tam zamanlı bir eğitimden önce;

Oyun grupları şeklinde yapılan saatlik  veya yarı zamanlı bir eğitim programıyla okula başlaması daha uygundur.

Oyun grupları;  (play groups) çocukların haftada 2 – 3 gün 2 – 3 saat aileleriyle de katılabildikleri, Türkiye de son 10 – 15 yıldır bazı anaokullarının bünyelerinde oluşturdukları ya da bağımsız olarak açılan yapılanmalar 18 aydan itibaren, özellikle 18 – 36 ay arasındaki çocukların tam zamanlı bir kuruma başlamadan önce katılabilecekleri bir alternatif olmaları açısından önem kazandı.

Çocukta sosyal uyum ve ayrılma açısından bir problem görülmemesine rağmen bile, çocuğun okula alışması bir süreç gerektirir. Uyum süreci çocuğun yaşı ve yapısına bağlı olarak 4 – 6 hafta arasında sürebilir. İlk birkaç gün her şeyden memnun olan çocuk bir hafta sonra  okula gelmekte sorun çıkarabilir. Bu dönemde ağlama, kusma, baş ve karın ağrıları, isteksizlik, iştahsızlık, alta kaçırma görülebilir.

Bu dönemde; ayrılık anını mümkün olduğu kadar kısa tutmak, ona sevdiğinizi ve güvendiğinizi hissettirmek, şefkatli, sevecen ama kararlı ve soğukkanlı olmak çok önemlidir. Ayrılırken ona gerçek olmayan sözler söylemek, vaatlerde bulunmak, sözünüzü tutmamak size olan güveninin zedelenmesine neden olacaktır. İlk hafta giderek artan sürelerle okulda bulunması, (ilk gün 1 saat, ertesi gün 2 saat…) evden çıkarken yanına sevdiği bir eşya ve oyuncağını almasına izin verilmesi, yemek ve / veya  uyku ile ilgili problemleri varsa, ilk günlerde bu tip deneyimleri ertelemek uygulanabilecek basit yöntemlerden bir kaçıdır. Çocuğunuza dürüst davranıp, gidiş nedeninizi dönüş zamanınızı belirtip, verdiğiniz söz ve saatlere uygun, çocuğunuzu mutlaka görerek ve vedalaşarak okuldan ayrılın.

Her gün, çocuğunuzun günlük yaşantısına sizinle paylaşmasını beklemeyin.

Kendi günlük yaşantınızdan bahsedip, ona da konuya paralel olarak sorular yöneltebilirsiniz. Anlattıklarında arkadaşlık veya öğretmenle olan ilişkilerine doğrudan müdahaleniz ve direkt öğütleriniz bir sonraki seferlerde sizinle olan paylaşımlarının azalmasına neden olabilir. Unutmayınız.

Çocuğunuz ilkokula başlıyorsa…

İlkokula başlama, bir okul öncesi eğitim kurumuna gitsin veya gitmesin çocuğun yaşamındaki en önemli dönüm noktalarından biridir. Çünkü ilkokul; çocuk için kuralları farklı bir düzeni, işleyişi, başarmak zorunda olunan görevleri olan yepyeni bir ortamdır.

Çocukların çoğu ilkokula gitmek için hem heveslidir, hem de cevap aradığı birçok soru nedeniyle kaygılıdır. 

İlkokula başlamadan önceki dönemde ailenin çocuğu ilkokul hakkında doğru bilgilendirmesi çok önemlidir. Örneğin çocuğa önceden; Öğretmenin en çok onu seveceğini söylemek okulda değişik eğlenceler olacağından bahsetmek, ona hediyeler verileceği vaadinde bulunmak, çocuğun gerçek dışı beklentiler içine girmesine neden olur. 

Bu kritik dönemde çocuğa her zamankinden daha fazla hem anne, hem baba olarak daha yakın olmak çocuğun kafasındaki bazı soruları size sorması için fırsat yaratacaktır. Çocuğun kafasındaki soru işaretlerinin cevaplandırılmaması, çocuğun okulu reddetmesine ve okula gitme konusunda artan bir şekilde isteksizlik göstermesine neden olabilir. 

Çocuk ilk bir haftadan sonra fiziksel şikâyetlerde bulunma, ebeveynle beraber olma isteğini dile getirme (evde kalalım, seninle işe geleyim, seni özlüyorum vs. gibi ) kimsenin onunla oynamak, oturmak istemediğini söyleme gibi bahaneler ileri sürebilir. 

Bu gibi bahaneler çocuğu o an için rahatlattığından bunları yadırgamadan dinlemek, kaygılarını paylaşmak ve anlayışlı olmak gerekir.

Okula gitmek istememe ya da reddetme, gibi problemlerin süreç içinde düzeleceğine inanmak ve durumun doğallığını düşünerek çok abartılı tepkilerden, tanımlamalardan öncelikle vazgeçmek, günlük yaşantımızdaki ana konuyu “ okul “ olmaktan çıkarmak gerekir.

Çocuk anaokulu, ( yuva …) veya ilkokula başladığında süreç içinde yaşanması olası problemler 4- 5 haftadan sonra artan bir şekilde devam ediyorsa bir uzman desteği almak yerinde olacaktır.

DR. ÖZLEM ÖZDEN TUNCA

İlgili Diğer İçerikler

30 Haziran 2024

Çocuğa sınır koyma noktasında her anne – baba zorlanıyor. Doğru zaman ve doğru yöntem konusunda çelişkilere düşüyorlar. Peki çocuğa nasıl sınır koymalı? Bu sorunun yanıtını Ekol Psikolojik ve Pedagojik Danışmanlık Merkezi Kurucusu Pedagog Özlem ÖZDEN TUNCA’nın yazısında bulabilirsiniz. Küçük çocukların çoğu, üstelik de ancak üç yaşından büyük olanlar için yetişkinlerin kurallarının, sınırlarının arkasındaki mantığı anlamak bir yana, günlük temel ihtiyaçlarla ilgili kuralları anlamak bile çok zor bir şeydir. Herhangi bir kurala neden uymak gerektiğini sorduklarında; ayrıntılı, bilgi içeriği fazla, ikna edici tutumla pek fazla ilgilenmezler. Onlar o anda neredeyse sadece verilen kuralın yeterince keskin olup olmadığını belirlemeye çalışırlar. “Yani aslında bunu gerçekten yapmak zorunda mıyım?” sorusunun keskinliğini ölçmek peşindedirler. Tutumumuz sürekli “Çocuğa ne zaman sınır koymalıyım?” şeklinde olduğunda “hayır”larımız artacak ve zamanla da etkisini yitirmeye başlayacaktır. Ayrıca çok küçük çocuklarda öğrenmenin temel unsurlarından biri olan keşfederek öğrenmenin önüne böylelikle bir engel de koymuş olacağız. Yaşı ne olursa olsun küçük çocuğunuz için, istemediğiniz bir davranış konusunda sınır koymak ve açıklama yapmak isteği içindeyseniz, kural ihlal edilmeden veya önerdiğiniz sonuçlar yerine getirildikten sonra bunu yapmanız daha uygun olur. Çünkü bunu o istemediğiniz davranış gerçekleşirken yaparsanız, çocuk tarafından sınırların test edilmesine olanak verir ve sınırların pazarlığa açık bir konu olduğu mesajını iletmiş olursunuz. Sınırların etkili bir şekilde belirlenmediği evlerde büyüyen çocuklar, sosyal ortamlara girmeye başladıklarından itibaren; reddedilmeler, çatışmalar ve olumsuz tepkilerle karşılaşırlar. Çocuklara dış dünya ile başarılı ilişkiler kurmaları için ihtiyaçları olan kesin mesajların verilmesi ve uygulanmasının sağlanması bu tür problemleri ortadan kaldıracaktır. ? Çocuklar onaylanabilir davranışlar gösterebilmek için, bizim beklentilerimiz konusunda net mesajlara ihtiyaç duyarlar. “Sınırlar …

30 Haziran 2024

3 – 4 yaşından sonra ortaya çıkan tırnak yeme davranışı altı aylık bir sürece rağmen devam ediyorsa bunun arkasında psikolojik etmenlerin yattığını düşünmek gerekiyor. Ekol Psikolojik Pedagojik Danışmanlık& Eğitim Merkezi’nden Özlem Özden Tunca “Çocuğun hareketlerinin kısıtlanması, aşırı baskıcı, otoriter bir anne baba tutumunun olması, çocuğun davranışlarının tasvip edilmemesi, kardeş kıskançlığı, çocuklar arasında ayrım yapılması, anne babanın yeterince ilgi ve sevgi göstermemesi tırnak yemenin nedenleri arasında sayılabilir.” diyerek konuyla ilgili merak edilenleri sizlerle paylaşıyor.bebek.com: Tırnak yeme davranışı en sık hangi yaşlarda görülmektedir?Özlem Özden Tunca: Tırnak yeme 3-4 yaşlarından önce genellikle görülmeyen bir davranıştır. Çocukların%33 ünde görülür. Çocuklarda ilk tırnak yeme 3-4 yaşlarında görülmeye başlar ama en sık görüldüğü yaşlar 7-8 yaşlarıdır. Onun da ötesinde ergenlik çağı çocuklarda en sık tırnak yenen dönemdir. Bu dönemde oran %45 e kadar yükselir.bebek.com: Çocuklar hangi sebeplerle tırnak yemeye başlarlar?Özlem Özden Tunca: 3-4 yaşında ortaya çıkan tırnak yemede çoğunlukla herhangi bir neden aranmaz. O yaşlarda görülen tırnak yemenin çoğunlukla model almayla, ailede biri tırnak yiyorsa onu taklit etme şeklinde ortaya çıktığı görülür. Fakat bu uzayan bir süreçse, bunun arkasında psikolojik etkenlerin yattığı düşünülebilir. Örneğin çocuğun hareketlerinin kısıtlanması, aşırı baskıcı, otoriter, kısıtlayan bir anne baba tutumunun olması, çocuğun davranışlarının çoğunlukla tasvip edilmemesi, kardeş kıskançlığı, çocuklar arasında ayrım yapılması, anne babanın yeterince ilgi ve sevgi göstermemesi ve çocuğun yanındaki geçimsizlikleri nedenler arasında sayılabilir.bebek.com: Tırnak yeme problemi cinsiyete göre farklılık gösterir mi?Özlem Özden Tunca: Özellikle ergenlik döneminde kız ve erkekler neredeyse eşit olarak tırnak yerler ama kız çocuklarda tırnak yemeye, erkek çocuklara göre biraz daha fazla rastlandığı biliniyor. Fakat cinsiyete göre çok farklılık gösterdiği tırnak yeme için …

30 Haziran 2024

Çalışan– çalışmayan pek çok anne, çocuklarını büyütürken bakıcılardan yardım alıyor. Bu konuda medyaya da yansıyan öyle fena haberler var ki, pek çoğumuz için çocuğumuzu dövmeyecek, evimizi soymayacak bir bakıcı “iyi bir bakıcı” demek... Peki aslında iyi bir bakıcı nasıl olmalı? Çocuğumuz bizden çok vakit geçirdiği bakıcısını “anne” yerine koyabilir mi? Yabancı bakıcılar mı yoksa yerli bakıcılar mı daha iyi? Kaç yaşından itibaren bakıcıdan yardım almalı, kaç yaşında bırakmalı? Yabancı bakıcılar çocukların farklı kültürlerle iç içe büyümesi ve yabancı düşmanlığı gibi olumsuz duygulardan arınması için faydalı mı yoksa kültür karmaşası yaşamalarına mı neden oluyor? Yuva mı, bakıcı mı daha iyi, bakıcılarla yetişen çocuklar daha mı şanslı? Bu konuda soru bitmez, aklınıza takılan ne varsa uzman isimlere ve tecrübeli annelere sorduk, işte farklı görüşler...‘Yatılı bakıcı çocuğa zarar, çocukla anne-baba ilgilenmeli’Uzman Psikolog ÖZLEM ÖZDEN TUNCAEĞER anne çalışıyorsa çocuk bakıcıya verilmeli, aslolan çocuğun anne tarafından bakılması ve büyütülmesidir. Çocuklar en fazla birinci dereceden aile büyükleri (babaanne-anneanne-hala-teyze) tarafından büyütülmeliler. Anne çalışıyorsa bile çocuğun 1,5 yaşından önce bir bakıcıya verilmemesi gerekir. Çocuk bakıcıya götürülmeyecek, bir akraba evine bırakılmayacak, bakacak kişi çocuğun evine gelecek, kendi evinde, kendi eşyalarıyla, kendi mekânında bakılacak. Bakıcı olsa bile çocuğun 1.5 yaşından itibaren okulların bünyelerinde olan veya bağımsız olarak açılan oyun gruplarına haftada birkaç saat ebeveyn veya bakıcı eşliğinde başlatılması yararlıdır. Çocuğun 3 yaşından itibaren hiçbir şekilde bakıcıya bırakılmadan bir okul öncesi eğitim kurumuna verilmesi daha uygun.Anne-baba eve geldiğinden itibaren, bakıcı yatılı bile olsa, çocuğun tüm fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarıyla ilgilenmelidir Hiçbir şekilde anne-baba evdeyken çocuğa bakıcı yemek yedirmeyecek,uyutmayacak, alt temizliğini yapmayacak, …

30 Haziran 2024

‘’ Hayata pozitif bakış açımız, bebeğimizin yaşamına olumlu başlaması ve sağlam bir kişilik geliştirmesi için ilk ve en önemli koşuldur. Tabii bunun dışında daha birçok faktör kişiliğin temel yapı taşlarını oluşturur. Çocuğumuzun kişilik özelliklerinin aslında o daha dünyaya gelmeden şekillenmeye başladığını söyleyen Uzman Psikolog Özlem Özden Tunca, anne-babalara bu konuda önemli ipuçları verdi.’’  Hepimiz çocuklarımızı farklı düşüncelerle dünyaya getiririz. Düşünce sürecimiz daha bebeğimiz vücudumuzda oluşmadan önce işlemeye başlar ve bu süreç bizi ebeveyn olarak tüm yaşantımız boyunca etkiler. Bu süreci anne-baba olmaya isteyerek karar verip vermememiz, yakın çevremizin bu olaya bakış açısı, eşimizle ilişkimizin niteliği, yaşadığımız kültürün getirdiği kalıp düşünceler, kendi çocukluğumuz, yaşımız, kişilik özelliklerimiz ve hatta yaşadığımız ülkenin ideolojik yapısı etkiler. Hepsi ve daha fazlası çocuğun kişiliğinin en temel yapı taşlarını oluşturmaya başlayan özelliklerdir.  Çocuğumuzun nasıl bir birey olacağı, yani kişilik özellikleri o daha dünyaya gelmeden şekillenmeye başlar. ‘’Anne kendini nasıl hissediyor, dışarıda yüksek sesli tartışmalar oluyor mu, baba anneye ne kadar şefkatli davranıyor, anne ve baba yakınlarıyla bebek hakkında ne konuşuyor, annenin duygusal ve sosyal yaşantısı ne kadar doyurucu?’’ KİŞİLİK GELİŞİMİ 0-6 YAŞ ARASINDA OLUŞUYOR  İnsanlar hayata, kendi soylarından miras bazı özelliklerle gelirler. Ancak asıl belirleyici olan bu genetik mirasın üzerine sonradan eklenenlerdir. Tüm hayatımız boyunca taşıyacağımız kişilik özelliklerimizin yüzde 70’lere varan bir oranda 0-6 yaş döneminde oluştuğu artık araştırmalarda da doğrulanmış bir gerçek. Geri kalan ve sonradan gelişen özelliklerimiz, 0-6 yaşta atılan temellerin üzerinde şekillenen özelliklerdir. Yetişkin bir birey olarak bizi biz yapan temel özelliklerimiz aslında çok küçük yaşlarımızda büyük ölçüde belirlenmiştir. İlk çocukluktan sonraki yaşantımızda olumsuz …

30 Haziran 2024

Kendi korkularınızı sözler ve davranışlarla onlara geçirebiliyor;bazen de bir başa çıkma yöntemi olarak ‘bilinçli korkutma’yı tercih ediyoruz. Oysa onlar, suni korkularla sindirilemeyecek kadar değerli… Kediden, köpekten, karanlıktan, yalnızlıktan belki de ölümden korkuyorsunuz. Sokakta korktuğunuz hayvanı görünce yolunuzu değiştiriyor, çığlık atıyor, karanlıkta uyuyamıyor, böceklere asla tahammül edemiyorsanız, evet ‘korkuyorsunuz.’ Bunu kabul de ediyorsunuz. Fakat işin ilginç yanı bu korkuları kendi çocuğunuzda gördüğünüzde şaşırıyor ve onun korkularıyla baş edebilmesi için çeşitli tekniklerde bulunuyorsunuz. Acaba siz korkmaya devam ettikçe onun bu korkudan kurtulması mümkün mü? Soruyu, Uzman Klinik Psikolog ve Pedagog Özlem Özden Tunca yanıtladı. Annelerin korkuları çocuklara genetik olarak geçer mi? Son yıllarda yapılan birçok araştırma korku ve stresin nesilden nesile aktarılabileceğini ortaya çıkardı. DNA’da oluşan kimyasal değişimler yoluyla bazı bilgiler biyolojik olarak ebeveynlerimizden bize miras kalıyor. Bu bilgiler içinde bir çok konunun yanı sıra korkular da bulunuyor. Araştırmalar, bir ebeveynin bebeğine hamile kalmadan önceki deneyimlerinin, sonraki nesillerin sınır sisteminin hem yapısını hem fonksiyonlarını önemli derecede etkilendiğini gösteriyor. Herhangi bir dış etken olmaksızın ortaya çıkan korkuların, bu genetik aktarımla ilgili olduğu düşünülüyor. Annenin kediden, köpekten ya da karanlıktan korktuğunu gören çocuk nasıl aynı korkuları yaşıyor? Anne ve/veya baba hatta evdeki bireylerden herhangi birinin korkusuna çocuk şahit olmuşsa, sadece bu olayı gözlemlediği için korku model alma yoluyla büyük bir olasılıkla çocuğa geçebiliyor. Gözlemlediği yetişkin, korkusunu, sadece sözel değil, bedensel tepkilerle de belli ettiyse çocuğun öğrenmesi ve aynı korku davranışlarını göstermesi çok olası bir sonuç. Bu şekilde oluşan korkular genetik olarak değil, model alma yoluyla oluşan korkulardır ki en çok da korkuların oluşma sebebi …

30 Haziran 2024

Özellikle okul öncesi yaştaki çocukların gelişiminde ailenin ve yakın çevrenin önemi, katkısı çok büyüktür. Gelişen toplum ve kadının onun içinde değişen durumu ile birlikte çocuğun hayatında etkili ebeveyn olma tartışmalarında babanın da 20. yüzyılın büyük bir bölümünde farklı algılanan rolü değişmeye uğramaya başlamıştır. Artık annelerin evin dışında çalışmaları ve doğumdan kısa bir süre sonrasında iş yaşamına geri dönmek zorunda kalmaları babaların çocuğun hayatında sadece "ekmek parası kazanan" kişi olmaktan daha başka sorumluluklar almasına, çocukla yakınlaşmasına ve çocuğu yetiştirme sorumluluğunu paylaşmasına neden olmaktadır.  Baba çocuk ilişkisi, babanın çocuğun gelişimi üzerindeki rolü ve yapması gerekenler, herkes için farklı anlamlar taşır. Baba, kimi görüşe göre otorite sembolü, kimi görüşe göre koruyucu, kimi görüşe göreyse ihtiyaçları karşılayan aile büyüğüdür. Bazı yörelerimizde babanın çocuğuna sevgi göstermesi, onu kucaklaması ayıp kabul edilir. Bazı babalar, çocuklarıyla ilgilenmesi gerektiğini düşünmez, bazısı, “çalışıyorum, para kazanıp istediklerini alıyorum benden daha ne bekliyor?” gibi bir tutum içindeyken bazı babalarsa çocukları için ellerinden gelen her şeyi yapmak isterler. Bebek daha anne karnındayken baba adayının eşine verdiği destek, hem annenin sağlığını ve ruhsal durumunu hem de bebeğin gelişimini olumlu etkiler. Doğuma katılan ve doğumdan sonra bebeklerine dokunan, onu kucaklayan babaların çocuklarıyla daha sıcak bir ilişki kurdukları, bebek bakımına katkıda bulundukları ve bu sıcak ilişkinin o büyüyünce de devam ettiği bilinmektedir (Maxvell). Çocuğun doğumundan sonraki ilk yılda anneyle olan ilişkisinin önemi, babanın rolünü azaltır. Ancak ikinci yıldan itibaren artık babanın da önemi artmaya başlar.Babanın varlığını fark eden çocuk,annenin sadece kendisine ait olmadığını,annenin kendisinden başkalarıyla da ilgilendiğini görür ve bu durum bir iç çatışmaya bağlı …